DÜNYAYI KURTARAN KADINLARDA ARA

24.11.13

"Menstruasyon Hakkında Her Kadının Bilmesi Gereken 9 Gerçek"



Holysponge Etsy dükkanından 2014 ay takvimi
Sevgili kadınlar,

İtiraf ediyorum, bu blog bir tuzak.

Komposttan doğal şampuanlara bebek bakımından feminizme çeşit çeşit konulara yer vermemizin sebebi aslında farklı ilgi alanlarına sahip kadınları oltaya getirip şu menstruasyon konusunu düşündürmek :) Şaka şaka konuların hepsi aynı derecede önemli; sadece menstruasyon konusu çok daha az konuşulduğu için ağırlık vermek istiyorum.

Tabii bendeniz ne biyolog ne de jinekolog olduğumdan bu konuda bilgim sizinkinden çok da fazla değil. Bu konuda yazılmış bir şey buldum mu mutlaka okumayı, paylaşmayı ve de İngilizce yazıları fırsatım oldukça çevirmeyi seviyorum. Bir süredir de menstruasyon döngümüzü genel hatlarıyla açıklayan bir yazı yazmak lazım diye düşünürken karşıma hazır yazılmışı çıkmasın mı! Hem de balarıları ile ilgili bir sitede olmasın mı!

Efendim biliyorsunuz balarıları, o minik kadınlar, aslında her allahın günü dünyayı kurtarmaktadır. Nasıl mı? Bizim yediklerimizin üçte birini tozlaştırmaları en önemli işlerinden biri ama, genel olarak tüm canlıların hayatlarını sürdürmeleri için de çalışan arıcıklar ekolojik ağın en önemli parçalarındandır. İşte bu dünya tatlısı minik kadınların önemini anlatmak için 2009 yılında Vanishing of the Bees (Arıların Kayboluşu) adlı bir belgesel çeken Maryam Henein’ı oradan tanıyordum. Sonra gördüm ki Maryam sağlıklı yaşamla ilgili akla gelen her şeyin ve herkesin bir araya gelip birbiriyle tozlaşabileceği bir site olsun diyerek Honeycolony.com'u kurmuş. İşte "Menstruasyon Hakkında Her Kadının Bilmesi Gereken 9 Gerçek" başlıklı yazıyla burada karşılaştım. Anea Bogue tarafından yazılan yazının orijinali Eylül 2013'te Huffington Post'ta yayınlanmış. Buyrun...

"Televizyon yıldızı Gia Allemand'ın annesi geçtiğimiz hafta Dr. Phil'e kızının intiharında ‘yoğun premenstrual sendrom (PMS)’un etkili olduğunu söyledi. PMS'un bu trajik olaydaki etkisinin ne düzeyde olduğunu kesin olarak bilmemiz mümkün değil. Ancak bunu duyan birçok kadının içi titremiştir; çünkü çoğumuz adet dönemimizin başlamasından önceki günlerde—hafif sinirlilik ve karbonhidrat isteği ile ıssız bir adaya kaçma arasında değişen—bazı yoğun duygu durumlarına aşinayız.

Aslında menstruasyon döngümüz son derece güçlüdür ve duygu durumumuzu günden güne etkiler. Döngümüzün farklı aşamalarında bazı güçlerimizin yükseldiği de doğrudur. Ne yazık ki çoğumuz menstruasyon döngümüzün inceliklerini ve bu güçlerden nasıl faydalanabileceğimizi iyi bilmiyoruz. Çünkü ergenliğe adım attığımız andan itibaren bu konuda bize çok az bilgi veriliyor. Neden? Çünkü menstruasyon konusu çok eskilere uzanan ve derin kültürel kökleri olan bir tabu.

En kötüsü de bu konuyu konuşmamaya o kadar alıştık ki öylece kabulleniyoruz ve sessizliği kalıcı hale getiriyoruz. Bir konuda sessiz kalınmasının burada bir ‘yanlış’ ya da ‘ayıp’ olduğunu ima ettiğini unutuyoruz. Kız çocukları ve kadınlara cinsiyetlerinin en temel yönlerinden birinin ayıp olduğunu söylediğimizde kendi bedenlerini tanıma, koruma ve sevme arzularını körelttiğimizi fark etmiyoruz.

Ve menstruasyon konusundaki bu sessizlik bizi öldürüyor. Gia Allemand’ın durumunda hormonal olayların anlaşılamaması ve bu konuda konuşamamak gerçek anlamda onun hayatına mal olmuş olabilir. Birçokları içinse bu sessizlik kendimize güvenimizi, bedenlerimizi onurlandırma ve onlar için mücadele etme arzumuzu ve kişisel potansiyelimizi gerçekleştirme yetimizi öldürüyor. Çünkü biz kadınların kim bilir ne derdi olduğuna fazla odaklanmış durumdayız.
Sessizliğimizi bozarak bu tabuyu da bozmanın zamanı geldi.

1. Menstruasyon yaklaşık 28 günlük bir döngüdür; tıpkı ay döngüsü gibi. Birçoğumuza 5-7 günlük ‘adet’ kanaması öğretilirken, yaklaşık 28 gün boyunca bedenimizin geçirdiği inanılmaz değişimlerden bahsedilmez. Nasıl ay dolunay olana kadar büyüyor ve sonra kendi içine kapanır gibi küçülüyorsa, aynısı size de oluyor.

2. Adet döneminiz bir şeyin sonu değildir. Aslında bir başlangıçtır. Menstruasyon döngünüzün birinci günü (ve birinci aşaması) adet kanamanızın başladığı gün başlar. Kanamanız başladıktan birkaç saat sonra östrojen düzeyiniz yavaş yavaş artacak ve önceki günlerde yaşadığınız ağırlığın ya da ‘PMS’in hafiflediğini hissedeceksiniz. Bu bir salıverme zamanıdır ve artık hayatınızda istemediğiniz şeyleri salıvermek için idealdir; eşyalar, sağlıksız ilişkiler ve sizi aşağı çeken duygular (öfke, pişmanlık, endişe) gibi.

3. Vajinanız vücudunuzun en geçirgen bölümlerinden biridir. Vajinanızın iç kaplaması vücudunuzdaki en emici dokulardan biridir ve bu nedenle tampon kullanıyorsanız bunların beyazlatıcı ve dioksinsiz olması çok önemlidir. EPA’ya göre dioksine maruz kalma konusunda GÜVENLİ BİR ALT SINIR YOKTUR. Bu nedenle tamponlar arasında en güvenlisi %100 organik olanlardır.(Diğer sağlıklı menstruasyon ürünleri burada.)

4. Östrojen= Enerji, Heves ve Dışavurum. Östrojen döneminiz (2. hafta) boyunca östrojen hormonundaki düzenli artış beyninizdeki seratonin düzeyini arttırır ve enerji, heves ve genel olarak iyimser duygularda artış görülür. Döngünüzün ikinci haftasında sözel becerileriniz de yükselir ve sunumlar ve önemli görüşmeler yapmak için ideal bir zamandır.

5. Döngünüz bir kraliçenin emrine tabi olsaydı bu kraliçe ovülasyon olurdu. Ovülasyon yumurtalıklarınızdan birinden minik bir yumurtanın bırakılmasıdır (her döngüde  sıra diğer yumurtalığa geçer). Bu genellikle 12-16. günlerde olur ve bu hamile kalma ihtimalinizin en yüksek olduğu dönemdir. Bu dönemde insanlara karşı daha fazla cazibe duyarsınız ve buna ister feremonlar ister sağlıklı bir ışıltı deyin, başkaları da sizi her zamankinden daha çekici bulacaklardır!

6. Progesteron içebakışı ve sezgileri arttırır. Ovülasyondan sonra östrojen ve testesterondaki azalmanın ve progesteron artışının etkilerini hissedersiniz. Östrojen ‘gel’ ise progesteron da ‘git’tir. İçe dönme arzunuzu arttırır; ayın küçülmesi gibi. Araştırmalar döngünüzün 3. ve 4. haftalarında beynin sağ yarısında—sezgisel bilme ile ilişkilendirilen bölümde—daha fazla aktivite olduğunu göstermektedir. Daima sezgilerinize güvenin. Ancak döngünüzün ikinci yarısına özellikle dikkat edin!

7. Beslenmeniz döngünüzü derinden etkiler. Döngünüzün her aşamasını iyileştirmek ve fiziksel ve duygusal rahatsızlıkları azaltmak için sağlıklı ve dengeli beslenerek ve vitamin alarak bedeninizi destekleyebilirsiniz. Örneğin özellikle döngünüzün 4. haftasında magnezyum alımınızı arttırırsanız kramplarınızı ciddi düzeyde azaltabilir, döngünüz boyunca düzenli B6 vitamini alımıyla şişkinliği en aza indirebilirsiniz.

8. Deli değilsiniz! Menstruasyon öncesi aşaması (4. hafta) yeni bir döngü başlamadan önceki son günlerdir. Progesteron bu aşamanın tam sonuna kadar artmaya devam eder, ta ki östrojen, testesteron ve progesteron aynı anda dibe vurana kadar. Doğal olan yavaşlama ve içe dönme ihtiyacınızı inkar ederseniz içerleme, bastırılmışlık ve öfke yüzeye çıkar. Çözüm? Kendinize yavaşlama izni verin ve KENDİNİZE iyi bakın.

9. Biraz PMY (pozitif menstruasyon yaklaşımı) çok iş görür! Araştırmalara göre menstruasyon öncesi aşamanın (4. hafta) istenmeyen fiziksel ve duygusal tezahürleri menstruasyon döngünüzle ilgili daha bilgili ve daha olumlu bir yaklaşım geliştirilerek en aza indirilebilmektedir.

Bu önemli mesele hakkında kadınları bilgilendirmek için çalışan çok değerli kadınlar var. Benim favorilerim arasında Vicki Noble, Dr. Christiane Northrup, Dr. Suzanne Gilberg-Lenz, Kristi Meisenbach Boylan ve Miranda Gray sayılabilir.”

Miranda Gray'in kitaplarını okumayı çok istiyorum. Okuyan ve ödünç vermek isteyen var mı?

15.11.13

zumbarayı kitlesel fonluyoruz

İki yıl önce sizlere tanıttığım Ayşegül Güzel'in başlattığı alternatif ekonomi deneyi zaman kumbarası Zumbara'yı bilmeyenimiz kaldı mı? Özetlemek gerekirse Türkiye'nin ilk ve tek zaman bankası ve tüm dünyada zaman bankası ile sosyal ağı birleştiren tek sistem. Bu sayede dünyanın en büyük ve en hızlı büyüyen zaman bankası haline gelen zumbaraya üye olmak için tek koşul ise zamanınızın hekesinki ile eşit değerde olduğuna inanmanız. 

Zumbara kullananlar farketmiştir; sitede bir süredir bazı teknik hatalar var ve bunlar malesef çözülemiyor. Sebebi ise sistemin programlanması için daha önce kaynak sağlayan yatırımcıların çekilmesi, dolayısıyla bu hizmetlerin artık satın alınamaması. Profesyonel olarak karşılanması gereken ve bize tamamen ücretsiz sunulan bu teknik hizmetler için şimdi Zumbara'nın bizim desteğimize ihtiyacı var.

Öncelikli olan finansal destek için bir kitle fonlaması kampanyası başlatıldı. Kampanyanın hedefi 1 ay içinde 9200 TL toplamak. Kitle fonlaması sistemi gereği verilen sürede bu miktar toplanmazsa fonlar destekçilere iade edilecek. O yüzden haydi pamuk eller hem cebe hem de kampanyayı duyurmak için klavyeye!

Kampanyaya 20 TL'den başlayıp istediğiniz kadar katkıda bulunabilir, hem Zumbara'nın ihtiyacı olan maddi kaynağa ulaşmasını sağlayabilir hem de çikolata yapım atölyesinden Haliç turuna çeşit çeşit hediyeler kazanabilirsiniz. Ayrıca Hoppabaz da destekcilere tesadüfi tasarımlarından hediye ediyor.

Bu arada Zumbara facebook sayfasını da takip etmeyi unutmayın çünkü Zumbara sayesinde oluşan muhteşem topluluktan Zumbaraya destek için aşure yapımı gibi daha pekçok sürpriz çıkacağa benziyor.

9.11.13

doğum günümüz

Tam 3 yıl geçmiş, iki kadının bir öğle yemeğinde kafa kafaya verip bir blog açmaya karar vermesinin üzerinden.

Tek kullanımlık pedleri ve tamponları bırakıp menstruasyon kapları kullanmaya başladıktan sonra, "bu mucizeden neden türkiyede kimsenin haberi yok" diyip klavyeye sarıldığımızda, sadece bir ürünü tanıtmakla kalmayıp bu kaplar sayesinde edindiğimiz yeni bakış açısını paylaşmak istemiştik. Yeniden keşfettiğimiz kadınlık durumumuz bize bir mesaj vermişti...dünyayı kurtarabilirdik, hem de her ay, her hafta, her gün. 

Kadınların dünyayı kurtarmak için yapabileceği, hatta bir kısmı da sadece kadınların yapabileceği, bir sürü şey vardı ve kadınlar zaten bir sürü şey yapıyorlardı. Tohum saklıyorlar, salça yapıyorlar, çocuklarını doğayla barış içinde yetiştiriyorlar, ekolojik binalar inşa ediyor, hikaye yazıyor, radyo programı yapıyorlardı. Dünyayı kurtaran kadınlar en başından beri bu işler ve bu kadınlar için bir buluşma noktası olmak istedi, dünyayı kurtaran diğer kadınları bulup buluşturup tanımaya ve size tanıtmaya çalıştı. 3 yıl içinde kadın olmakla ve kadınlarla ilgili 42 tane blog yazısı paylaştı, 69 tane kadın işine link verdi (sol sütundaki dünyayı kurtaran kadınlar listesi), yaklaşık 46 bin kez görüntülendi, 93 tane blog izleyicisi oldu, facebook sayfası 544 kişi tarafından beğenildi...en popüler yazımız şampuansız yaşanır mı? 7080 kere, her ay dünyayı kurtarmamızı sağlayan menstruasyon kapları hakkındaki menstruasyon kabı da neyin nesi? 4342 kere okundu.

Dünyayı kurtaran kadınlar görünüşte iki kadına ait bir blog ama aslında yüzlerceyiz; filiz, seda, dilek, ayşegül, mercan, melda, nihal, emet, burcu, irem ve daha yüzlerce kızkardeşimiz de burada bizimle, bize ilham kaynağı oluyor. Blog yazılarını ise bendeniz ilknurkun yazıyorum...ve 4. yaşımızın mumlarını bugün üflerken bir dilek tutuyorum. Çünkü hayatım boyunca her şeyi hep başkalarıyla birlikte yapmak istedim.

Dünyayı kurtaran kadınlarda adınızla ya da mahlasınızla yayınlanmak üzere dünyayı kurtarmak, dünyayı kurtarmaya çalışmak, bu gezegende kadın olmakla ilgili düşündüklerinizi, yaptıklarınızı, okuduklarınızı, izlediklerinizi, yazdıklarınızı, çizdiklerinizi, konuştuklarınızı, bestelediklerinizi, seslendirdiklerinizi, ördüklerinizi ve diktiklerinizi gönlünüzce paylaşmanızı diliyorum...blogun tasarımı, şekli, şemali ve içeriği ile ilgili fikir ve desteğinizi almak istiyorum...ilk menstruasyonunuzdan orgazma, doğumdan menapoza, kadınlık hallerinizle ilgili bilgi ve deneyimlerinizi merak ediyorum. Burada yayınlanmasını istediğiniz her şeyi ilknur.urkun(at)gmail.com adresine mail atmanız yeterli.

Bu arada doğum günümüz Global Grace Day (Küresel Lütuf Günü) ile aynı günmüş. Tamera Ekoköyü’nde 2005 yılında başlayan ve tüm dünyaya hızla yayılan etkinliğin Türkiye ayağında Gökçe ve Yeliz harika bir etkinlik düzenlemişler. Tameralıların Terra Nova olarak adlandırdığı savaşsız yeni dünyayı birlikte hayal etmek için İstanbul'da Galata Şifahanesi'nde bir araya gelen vizyonerleri ilham dolu ve eğlenceli bir gün bekliyor; bizse bu vizyona bulunduğumuz yerden, zihnimiz ve kalbimizle katkıda bulunuyoruz.

2.11.13

gerçek temizlik: ZehirsizEv

Evet artık zehirsiz hava, zehirsiz su, zehirsiz gıda ve zehirsiz barınak zor bulunuyor. Dünyanın en ücra köşelerinde bile insanın izi kendini çöp, su ya da hava kirliliği olarak gösteriyor. İnsanların yaşam alanı olan şehirler ve evlerimiz ise bu kirliliğin en yoğun olduğu yerler haline geldi. Pencereden giren egzos dumanını ya da musluktan akan sudaki arseniği bir kenara bırakalım;  binaların inşaasında, mobilyalarımızda, boyalarda, verniklerde, halıda, koltuk kumaşında bulunan zehirli maddelere de başka seçeneğimiz olmadığından katlanıyoruz diyelim; ama hemen her gün kendi paramızla gidip satın aldığımız ve evimizi ya da vücudumuzu "temizlemek" için kullandığımız zehirler var ki işte bunların alternatifleri mevcut, ucuz ve kolayca erişilebilir. Ayrıca muhteşem bir kadın bu alternatifleri biriktirmiş, bir site kurmuş ve bunları bize karşılık beklemeden sunuyor. Sizi, ZehirsizEv'le ve daha önce yazdığım Çanakkale ekokadın buluşmasında şahsen tanıyıp çok sevdiğim ZehirsizEv'in hanımı Mercan'la tanıştırmak istiyorum.

Kitap çevirmeni Mercan Uluengin iki çocuk dünyaya getirmiş ve anneliğin verdiği azimle satın aldığı her şeyin etiketini daha da dikkatli bir şekilde okumaya başlamış. Karşılaştığı tablo için ahlanıp vahlanmak yerine alternatif arayışına giren Mercan bulduğu tarifleri not almaya başlamış, sonra da biriken külliyatı internet ortamında paylaşmaya karar vermiş. Sosyal medyada da oldukça aktif olan sitenin takipçi sayısı sürekli artarken bu kıymetli proje ulusal basında da yer bulmaya başladı. TRT Türk'te yayınlanan En Sosyal Programı'nda Mercan'la yapılan söyleşiyi izlemek için tıklayın. Türk Max'de yayınlanan Her Şey Tadında programına konuk olduğu bölüm de burada.

Mercan sitede kendini son derece kısaca tanıtmış ve kendisi hakkında şunları söylüyor:
"Dünyayı kurtarmaya çalışmaz, ama küçük küçük hareketlerin büyük sonuçları olduğuna inanır. Fanatizmden ürker. Çocuklarına tüketerek değil, ânı yaşayarak ve üreterek mutlu olmayı öğretmek ister. Bir şeyi satın almadan önce kırk kez düşünür. Gereksiz çöp üretmekten nefret eder. Kullan-at’a değil, yeniden-yeniden-kullan’a inanır. Yapay malzemelerden hoşlanmaz. Hep daha az şeyle yaşamanın hayalini kurar; henüz bunu başaramamıştır."

Tabii bize göre Mercan her gün yeniden dünyayı kurtarıyor zaten. Zehirsiz Ev sitesine girdiğinizde ev temizliği, kişisel bakım, hayvan bakımı, anne-çocuk, gıda ve sağlıkla ilgili yapması birbirinden kolay ve maliyeti son derece düşük yüzlerce zehirsiz tarif bulacaksınız Hatta siz de kendi tariflerinizi siteye gönderebilirsiniz. Ayrıca yine zehirsiz yaşam konusunda haberler ve Mercan'ın yorumları da takip edilesi. Dünyayı Kurtaran Kadınlar'da tüm zamanların en popüler yazısı zehirsiz şampuanlarla ilgili olduğu için ZehirsizEv'e hepinizin bayılacağını düşünüyorum.

Ve işte benim sürekli kullandığım favori tarifim: http://www.zehirsizev.com/ev/camasir-deterjani/
ve sitedeki haber/yazılar arasından favorim: http://www.zehirsizev.com/ev/camasir/kotunuzu-15-ay-yikamadan-giyer-miydiniz/

22.10.13

yaşasın bağzı şeyler

Fotoğraf: Filiz Telek
Daha önce yaşamış olan her şey tekrar yaşayabilir.

Dünyanın en önemli sorunlarından biri olan toprağın fakirleşmesi yaşamı birçok yönden olumsuz etkiliyor. İnsanın toprakla ilişkisi büyük ölçüde kesildiği için bitkisel ve hayvansal atıkların içerdiği besin maddeleri kanalizasyon arıtma ve vahşi çöp depolama sistemleri ile sentetik/kimyasal atıklara karışarak doğrudan denizlere ulaşıp kirlilik yaratıyor, besin maddeleri toprağa geri dönemediğinden, yetiştirdiğimiz gıdaların gelişimi için sentetik gübrelere ihtiyaç duyuluyor, bunların kullanımı ile ortaya çıkan kirlilik aynı kısır döngüyü beslemeye devam ediyor. Bu süreci tersine çevirmek için atılacak en önemli adımlardan biri aslında kadim bir insan aktivitesi olan kompost yapımının tekrar benimsenmesi. Sentetik olmayan tüm atıklarımızı evlerimizde çiftliklerimizde ve kent ölçeğinde komposta dönüştürerek sağlıklı toprak ve sağlıklı gıdaya erişimimizi arttırmak mümkün. Atölyede kompostun ne olduğu ve nasıl yapıldığını anlatmaya çalışacağım. Ev ölçeğinde bir solucan kompostu düzeneği ve bahçe/çiftlik ölçeğine uygun Berkeley metodunu da imkanlar dahilinde uygulamalı olarak göstereceğim. Geçen yıl İstanbul'da yaptığımız benzer bir atölyenin kısa bir filmini İstanbul Permakültür Kolektifinin blogunda izleyebilirsiniz. Atölyenin tüm organizasyonunu yapan Kır Çocukları ekibinden Nihal Poyraz Temürcü'ye ne kadar teşekkür etsek az. Lütfen organizasyonu kolaylaştırmak için Kayıt Formunu doldurun.

Lojistik bilgiler:
Ne zaman: 27 Ekim Pazar, saat 12:30-18:30
Nerede: Çiğdemim Eğitim, Çevre ve Dayanışma Derneği, 
Çiğdem Mahalesi, 1551. Cad., 14-A, Çankaya, Ankara.

Atölye Katkısı: kişi başı 25TL (bütçenizi aşıyorsa askıda atölye uygulamasından yararlanabilir, değilse başka şekilde katkıda bulunabilirsiniz)

Atölyeden sonra birlikte ODTÜ'deki yasadışı yol inşaatına karşı direnen dostlarımıza destek vermeye gidebiliriz. Görüşmek üzere...


14.10.13

ekokadın ne ayol: salçadan cife ekokadın buluşması izlenimleri

Fotoğraf: Elif Balçık

Geçen haftasonu Çanakkale'de yaptığımız ekokadın buluşmasına hazırlandığımı yazmıştım. Öncesinde de sonrasında da birçok defa gelen ekokadın ne ayol sorusu üzerine izlenimlerimi aslında hemen yazmak istedim ama buluşmadan sonra hemen yollara düştüğüm ve sinüslerim hızlı gelen sonbahardan etkilendiği için ancak yazabiliyorum.


Önceki yazıda da bahsettiğim gibi ekokadın buluşması Buğday Derneği'nin ilkini Mart ayında İstanbul'da gerçekleştirdiği bir etkinlik. Bu buluşma çok güzel geçince Çanakkale'de yeni kurulan üretici ve tüketici topluluğu ÇAYEK'le birlikte ikincisini düzenlemişler. Benim anladığımca ekokadın buluşması ekolojik yaşamla ilgilenen kadınların sosyal medyada ya da bloglarda, ev gezmelerinde, orda, burda paylaşmakta oldukları bilgi ve deneyimleri toplanıp yüz yüze konuştukları bir etkinlik. İki gün boyunca aslında herkesi ilgilendiren ama kadınların daha çok ilgi duyduğunu sürekli gözlemlediğimiz sağlıklı beslenme, doğal tarım, temizlik, bilinçli tüketim, alternatif tıp gibi birçok konuya kadın gözüyle baktık ve birbirimizden çok şey öğrendik.

Buluşma formatı önceden hazırlanmış sunumlar şeklindeydi ama iki gün boyunca devam eden uzun ve koyu bir sohbet havasında geçti. Nitekim 40 tane kadını bir odaya koyup evet konumuz alışveriş ya da gıda ya da temizlik dediğinizde söyleyecek bir şeyi olmayan pek yoktu. Çeşitli mecralarda bilgi ve deneyimlerini zaten paylaşmakta olan Güneşin Aydemir (Günbilgesi), Oya Ayman (Buğday Dergisi), Emel Kızılcık (Ahlatdede), Sevgi Akar (http://kendineyeterlitoplum.wordpress.com/2012/08/), Mercan Uluengin (ZehirsizEv) ve Elif Alın (Homeopati Derneği) ile birlikte ekolojik gıda, etiket okuma, kırsalda yaşam ve kendine yeterlilik, ekolojik temizlik malzemeleri, permakültür, gıdaları koruma ve saklama yöntemleri, homeopati, kompost ve de tabii ki menstruasyon kaplarından bahsettik. ÇAYEK'ten Elif Balçık ve buluşma mekanı Pan Atölye'den Ece Aykan buluşmadan önce ve buluşma sırasında akla gelebilecek her tür organizasyonu yaparak bu buluşmayı mümkün kıldılar. Permakültür Çanakkale'den Eminemiz sunumların dijital ortamda gerçekleşmesine yardımcı oldu, ve bütün katılımcılar sadece buluşmaya görüş ve deneyimleriyle katkı yapmakla kalmayıp sayısız çeşit yemek yapıp getirerek hem gözümüzü hem karnımızı doyurdular. Tabii ki konuşmaya ve öğrenmeye doymadık, tekrarı hem gerekli hem şart diye düşünüyorum. Ayrıca katılımcılar İstanbul'daki buluşmada oluşturulan e-posta grubuna katılarak ekokadın ağına dahil oldular ve elektronik ortamda paylaşıma devam ediyorlar. Ayrıca Çanakkale'de çeşitli konulara eğilen ekokadın atölyeleri düzenlemek için çalışmalar da başlamış durumda. 

Neden ekokadın?

Neden kadınlara özel bir toplantı yaptığımız ve erkekleri dışladığımız sorusu daha ilk günün sabahında, evde hazırlanan mamaların taşınmasına yardımcı olan eşlerden geldi. Katkıları için teşekkürler ederek kendilerine kapıyı gösterdikten sonra kendi aramızda bu konuyu konuştuk. Şimdi burada kendi bakış açımı bir de yazılı olarak paylaşmak istedim.

Kadınlara özel bir blogun yazarı olarak benim için neden kadınlara özel bir toplantı yapıldığı sorusunun cevabı aslında çok net. Ama bu konuda kafası karışık olanları anlıyor, tersini düşünenlere de saygı duyuyorum. Kimileri bu tür bir kapalılığı çocuk bakımı, ev temizliği ya da yemek yapma gibi konuların kadınların üzerine yıkılmasını desteklediğimiz şeklinde yorumlayabiliyor. Kimisi de erkekleri dışlamanın onlara haksızlık olduğunu düşünüyor. Bence bugün kadın işi olarak sınıflanan ve bizim eşitlik kaygısıyla biraz da uzaklaşmaya çalıştığımız şeyler aslında temel yaşamsal ihtiyaçlar. Karnımızı sağlıklı yiyeceklerle doyurmak, doğal şifa yöntemleri, sağlıklı barınak ve gerçek temizlik kendine yeterliliğin ve özgürlüğün temelleri. Kadın, erkek herkesin bu konularda bilgi sahibi olması gerektiğini ve kadınların bu alanları terk etmeye çalışmamaları gerektiğini düşünüyorum. Evet yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi işler ağırlıklı olarak kadınların üzerine yıkılıyor. Ama farkındaysanız işi kadınlar yaparken kararları yine erkekler veriyor. Tarım politikası, reklamcılık, bankacılık, sağlık, eğitim, devlet yönetimi vs...Yani tabağımıza gelen yemeği kadın gidip satın alıp pişirse de aslında hangi yeyiyeceğin nasıl üretilip tabağımıza nasıl ve kaç liraya geleceğine erkekler karar veriyor. İşte kadınların evde kendi kendilerine bu işlere gömülmesi yerine dışarı çıkıp bu konuları tartışmalarını, yani artık entelektüel ve de siyasi düzeyde bu konularla uğraşmalarını son derece olumlu buluyorum. Kararlarda söz sahibi olabilmemiz için tek yol da bence daha çok düşünmemiz, yazmamız ve konuşmamız.

Erkek dünyasında kadınlara yer açan, nefes aldıran ve onları öne çıkaran her şeyi çok kıymetli buluyorum. Birçok kadim (ve ataerkil) kültür ve bazı çağdaş yaklaşımlar da dünyanın içinde bulunduğu savaş ve adaletsizlik durumunu eril enerjinin yükselişine bağlıyor ve önümüzdeki süreçte dişil enerjilerin yükseleceğini ve dünyayı şifalandıracağını öngörüyorlar. Eril ve dişil enerjiler fiziksel kadın ve erkek cinsiyetlerine tam karşılık gelmese de kadınların baş başa olduğu ortamlarda dişil enerjinin yükselişi açıkça hissediliyor ve dünyayı kurtarmak için dişilin şifalandırıcı etkisine şans vermek gerektiğine inanıyorum. Dişil erilden daha iyi olduğu için değil, her şey gibi bunların da dengede olmaları gerektiği için...  

28.9.13

eko-kadın hazırlıkları

Birincisi Mart 2013'te İstanbul'da düzenlenen Eko-Kadın Eğitimi 5-6 Ekim'de Çanakkale'de tekrarlanıyor. Program hakkında Oya Ayman'la yapılan radyo programının kaydını Yeşil'in Aslı sayfasında dinleyebilirsiniz.

Kadınlar nasıl üretici olabilir? Doğa dostu alışveriş alışkanlıkları nedir? Alışveriş yaparken etiketleri nasıl okumalıyız? Ekolojik ürün nedir, doğal ürün nedir, toplum destekli üretim ve kullanım nedir? Deterjanlar nasıl kirletiyor? 

İki günlük dolu dolu program için çöpsüz yaşam, kompost ve alternatif mentruasyon ürünlerin hakkında minik sunumlar hazırlıyorum şimdi. Ne yazık ki programın katılımcı kontenjanı doldu ama tekrarının düzenlenmesini isterseniz Buğday Derneği ile iletişime geçebilirsiniz.

15.9.13

2013 Tohum Özgürlüğü Eylem Günleri

Vandana Shiva bu yıl yine bizleri Tohum ve Gıda Özgürlüğü Eylem Günleri'ne çağırıyor. Küresel çapta düzenlenen eylemlerle ilgili detaylı bilgi http://seedfreedom.in/ adresinde İngilizce olarak okunabilir ve en kısa zamanda Türkçe olarak paylaşmayı umuyoruz.

Şimdilik Dr. Shiva'nın çağrı mesajını Türkçe altyazı ile izleyebilirsiniz.

http://www.youtube.com/watch?v=hQ_bEOmM-3Y&feature=youtu.be



(Altyazı seçeneklerini bu pencerede göremiyorsanız tam ekran formatına geçip kontrol çubuğunda CC sekmesine tıklayarak Türkçe altyazıları seçebilirsiniz.)

Web: http://www.seedfreedom.in

Twitter: https://twitter.com/occupytheseed

Facebook: https://www.facebook.com/savetheseed

YouTube: http://www.youtube.com/user/occupytheseed.com

Tohum Özgürlüğü Haritası:http: //seedfreedom.in/seed-freedom-map/

13.8.13

solucanlar evsel organik atıklarımızı nasıl gübreye çeviriyorlar

Geçen yıl şu yazıda, solucan ve solucan gübresi üreticisi Burçin Karababa ile sizleri tanıştırmıştık. EKOSOL ailesi sadece üretim değil solucanların faydalarını tanıtıcı ve atığın oluştuğu yerde yani evlerde solucan kompostu üretimini yaygınlaştırıcı faaliyetler de yapıyor ve bu amaçla solucan gübresini anlatan eğlenceli bir TED-ed videosuna Türkçe altyazı kazandırmışlar. Solucanların nemli dünyasına bir göz atmak istemez misiniz?


5.8.13

tamponunuz rahim ağzı kanserine yol açıyor mu?


Tek kullanımlık tamponlar hakkında kısa ve çok önemli bir makalenin çevirisini paylaşmak istiyorum.  

"En temel gerçekten başlayalım; vajinamızın içini kaplayan mukoza dokusu vücudumuzun en hassas ve emici yerlerinden biridir. Ama kadınlar her ay tampon kullanımı ile kendilerini çeşitli tehlikelere maruz bırakıyorlar. Tamponlar endüstriyel pamuk üretimi dolayısıyla çeşitli kimyasal ve tarım ilaçları içerir. ABD'de pamuk üretiminde kullanılan başlıca zararlı tarım ilaçları Cyanide, Dicofol, Naled, Propargite ve Trifluralin'dir ve bunların KANSEROJEN olduğu bilinmektedir. Bu kanserojen kimyasallar yanında, organik olmayan tüm tamponlar iki zararlı katkı maddesi daha içermektedir. Bunlar emiciliği sağlayan rayon (suni ipek) ve ürünlerin beyazlatılması işleminde ortaya çıkan bir kimyasal olan dioksindir.

Dioksin tamponların üretiminde kullanılan klorlu beyazlatma işleminin potansiyel olarak zararlı bir yan ürünüdür. Dioksin vücuttaki hormon dengesini bozabilir ve kadınlar için çok ciddi sorunlara yol açabilir. Dioksin bağışıklık ve üreme sistemlerine zarar vermekle birlikte kanserojendir. Endometriyoz, kanser ve erkeklerde düşük sperm sayısı ile ilişkilendirilmiştir. ABD Çevre Koruma Ajansı (EPA) yüksek dioksin düzeylerine maruz kalan kişilerin bağışıklık sisteminin risk altında olduğunu, pelvik enflamasyon hastalığı riskinin arttığını ve doğurganlığının azaldığını tespit etmiştir. EPA raporlarına göre vücutta birikim yapması ve yavaş parçalanması nedeniyle dioksine maruz kalmada kabul edilebilir bir alt sınır yoktur. Peki sizce 11000-13000 kez dioksine maruz kalmak kabul edilebilir mi?

Kadınlar ömürleri boyunca 11000 ila 13000 adet tampon kullanmaktadır. Dioksinin kanserojen, hormonal denge bozucu, bağışıklık ve üreme sistemlerine zararlı bir madde olduğu ve endometriyoz ve kanser gibi hastalıklara yol açtığını düşünürsek bu dioksin miktarı son derece tehlikelidir.

Tamponlarda bulunan diğer tehlikeli kimyasal ise yüksek emicilik sağlayan ve vajina duvarınızda kalıntı bırakan Rayondur. Tampondan vajina duvarınızda kalan lifler (ki bu sıklıkla olur) bir üreme alanı yaratır. Organik olmayan tamponların aksine organik pamuk tamponlarda dioksin ya da rayon bulunmadığı için bundan kalan lifler vajina duvarında uzun süre tutunamaz. Organik pamuk tamponlar TSS (Toksik Şok Sendromu), yani Staphylococcus aureus riski de taşımazken diğer tüm tamponlarda kullanılan rayon bu bakterini üreme imkanını arttırır. Örneğin Tampax, Playtex ve OB."

yazının orjinali: http://integrativewellnessgroup.blogspot.com/2012/01/are-your-tampons-causing-cervical.html

Tamponun ve yine benzer kimyasallar içren tek kullanımlık pedlerin ne kadar "kirli" olduklarını biz de üreticileri de çok iyi biliyoruz. Neyse ki alternatiflerimiz var; organik pamuk tampon ve pedler, yıkanabilir ped ve menstruasyon kapları, yıkanabilir kumaş tamponlar ve deniz süngerleri...bunlar hakkında bilgi için blogumuzda biraz gezinmeniz yeterli...

21.7.13

#direnmenstruasyon

Son yazıdan beri inanılmaz şeyler oldu ve oluyor. Kadınlar en güzel yazlık elbiseleriyle biber gazı yediler, polislere çiçek verdiler, TOMA'ların önünde dimdik durdular ya da göbek attılar, gelene geçene talcidli su sıktılar, dolma yapıp parklarda dağıttılar, forumda aşık oldular, takas masaları kurdular, armağan çemberleri düzenlediler, yerlerde sürüklendiler, komaya girdiler, gözaltında tacize uğradılar, oğulları öldü, sevgililerinin gözü çıktı ve hala direniyorlar!

Bugün Nihan'ın yazdığı ileti bana bunları hatırlattı; "Kadınlar dünyayı kurtarıyor, kesin bilgi!" :)

Bilenler biliyor, dünyayı kurtarmaya biz kendi vücudumuzdan başlamıştık. Biraz oraya geri dönüp son zamanlarda yaptığım çeşitli sohbet ve yazışmalarda tekrar tekrar açılan menstruasyon akıntısının "kirliliği" konusunda bir yazı yazmak istedim.

Tekrar kullanılabilen menstruasyon ürünleri bazı kadınları rahatsız eden bir fikir. Bunun çok çeşitli fizyolojik, psikolojik, kültürel nedenleri olabiliyor. Karşılaştığımız başlıca gerekçe ise menstruasyon akıntısının kirli, kötü kokan, iğrenç bir şey olması ve bununla temasın en aza indirilmesi arzusu. Aslında böyle düşünmeyen kadınlarla tanıştıkça bu kadar çok olmamıza şaşırıyoruz. Ama hala birçok kadın adet kanamasının bir metabolik atık olduğu ve istenmeyen maddeler, mikroplar falan içerdiği fikrinde. İdrarın vücuttan çıkarken steril olduğunu pek azımızın bildiği gibi, menstruasyon akıntısının da tamamen steril olduğunu bilmeyenimiz çok. Hani okulda öğrendiğimiz kirli kan vardı ya, o zavallının da tek suçu CO2 taşımak!

Bilimsel olarak menstruasyon akıntısının nelerden oluştuğunu anlatan Türkçe kaynaklar neyse ki var. En kısalarından biri http://www.jinekolojivegebelik.com/2011/01/adet-kani-nereden-gelir.html. Yani adet kanaması denen şey rahim duvarını oluşturan steril akyuvarlar ve steril döllenmemiş yumurta ile birlikte pıhtılaştırıcı maddelerden arınmış bir miktar steril kan ve steril vajinal sıvılarımızdan oluşuyor, nokta.

Rahim bir iç organ ve dolayısıyla steril. Vajinamız dışarıya açıldığı için kirli olduğunu düşünebilirsiniz ama aslında tam da bir açıklık olduğu için üreme organlarımızı korumakla görevli, yani temizliği sağlamak için özel bir mekanizması var. Salgıladığı sıvılarla ortamı biraz asidik hale getiriyor ve sadece belirli bakterilerin yaşamasına izin veriyor (vücudumuzdaki hücrelerin %90'ının bakteri, %10'unun ise bize ait hücreler olduğunu, bakteriler olmadan vücut işlevlerimizin büyük bölümünün duracağını hatırlayalım).

Bu arada antik kültürlerde kutsal, sihirli, doğa üstü, şifalı sayılan bu akıntının ataerkil kültüre geçişle kirli, zararlı, istenmeyen bir şey haline gelişini çok detaylı bir şekilde anlatan şöyle bir yazı buldum ama biraz uzun olduğu için şimdilik İngilizce olarak paylaşabiliyorum.

Madem menstruasyon akıntısı temiz neden kötü kokuyor? Bu soru çok işime geliyor çünkü konuyu hemen tek kullanımlık menstruasyon ürünlerinin ne kadar kötü olduklarına getirebiliyorum :)

Aslında biz kadınlar bunun cevabını iyi biliyoruz. Kötü kokan şey o üstünde çiçek resimleri olan o parfümlü ped değil mi?

1940'lı yıllarda piyasaya sürülen (yani kadınlar binlerce yıl bunlar olmadan yaşamış, Türkiye'de de 80'li yıllara kadar pek ortalıkta yoklardı) sentetik ped ve tamponlar akıntıyı emiyor ve hapsediyorlar. Sentetik ürünlerde hapsolan kan kuruyamıyor. Sıcak, ıslak, ama artık asidik de olmayan bu ortamda vücudumuzda normalde üreyemeyecek olan bakteriler üremeye başlıyorlar ve bu yüzden ped ve tamponlarımızdan kötü bir koku alıyoruz. Eğer tamponumuzu değiştirmeyi bir süre unutursak bu bakteriler nedeniyle TSS denen bir zehirlenme durumu ile karşılaşıyoruz. Tampon ve pedlerde ultra hiper müthiş temizlik hissi vermek için kullanılan parfüm ve beyazlatıcılar da bu sürece katkıda bulunuyor.

O zaman alternatiflerimizi hatırlayalım mı?

-Yıkanabilir kumaş pedler sadece kumaş olduğu için akıntı emilip kurumaya başlar ve bakteri üremesi minimum olur (kendiniz dikebilir ya da şimdilik Etsy'den, umuyoruz ilerde bizden edinebilirsiniz)
-Menstruasyon kapları emici olmadığından 8-12 saatte bir boşaltıp yıkadığınız sürece bakteri üremesi minimum olur, emilim ve izolasyon olmadığından TSS riski yoktur.
-Deniz süngerleri doğal lif olduğu için bakteri üremesi minimum olur
-Tek kullanımlık pamuklu ped ve tamponlar da yine doğal liflerden yapılır  

Biz kumaş pedle ve menstruasyon kabıyla hiç bir kötü koku oluşmadığını bizzat deneyimledik. Siz de deneyimlerinizi e-posta ya da yorumlarla paylaşırsanız seviniriz.

Menstruasyonla barışık hayat bir harika dostum :)

11.4.13

kadınlar, çiçekler ve böcekler

Geçtiğimiz pazartesi Melda Keskin'in Açık Radyo'daki Bir programına, sadece 3 saat önceden haberleşerek katıldığımda Melda'nın hatırlattığı gibi blogu yine ihmal etmişim :) Ama yayında dünyayı kurtaran kadınlardan bol bol söz ederek bunu telafi ettik diye umuyorum. Daldan dala konduğumuz dolu dolu tatlı tatlı sohbet ettiğimiz programın kaydını Melda'nın Fırtınakuşu blogundan dinleyebilirsiniz.

Programın içeriğinden de anlaşıldığı gibi bu aralar dünyanın en çalışkan kadınları diyebileceğimiz bal arılarıyla yatıp kalkıyorum; hem kendi edindiğimiz ve hava kapalı gittiği için dün tanışma onuruna nail olduğum arılarımız, hem geçtiğimiz haftaki Güneş Kraliçesi film gösterimi ve arıcılık söyleşisi nedeniyle hem de 10-12 Mayıs tarihlerinde Çanakkale'de yapılacak olan Debra Roberts ile Doğal Arıcılık Atölyesi'nin heyecanı dolayısıyla. Mayıs ayı içinde İstanbul ve Datça'da da yapılacak olan atölyenin Çanakkale ayağında Filiz'le birlikte çevirmenlik yapıyor olacağım.

Bu arada Filiz'in bu atölye gibi daha birçok çalışmayı gerçekleştirebilmesine, "Anadolu toprakları ve insanları için şifalı çalışmalar"ına katkıda bulunmak için kitle fonlaması kampanyasına katılabilirsiniz (Türkçe açıklamalar sayfanın alt tarafında çıkacak).  Kitle fonlaması demişken maya annemiz Ayşe'nin Flora Bahar Şenliği ve Yurt Yapımı kampanyasına da mutlaka göz atın.

Sonracıma...20 Nisan cumartesi günü organizasyonu için Elif'in arı gibi çalıştığı  III. Bayramiç Tohum Takas ve Yerel Ürünler Şenliği'ne gidiyoruz. 21 Nisan'da ise Seda ve Dilek'in öncülük ettiği İstanbul Permakültür Kolektifi ile solucan kompostu sisteminin bir örneğini kurarak öğreneceğimiz Kompost Atölyesi yapıyoruz.

Tamam yoğun bir gündem var ama, baklaların ve maydanozların saksılardan taştığı, yer elmalarının hiç ummadığım yerlerden baş gösterdiği balkonumda dün yeni ayı yakalayıp domates, fesleğen ve reyhan tohumlarımı tuvalet kağıdı rulolarından yaptığım viyollere ekmeyi de unutmadım :)

Bu bahar siz neler yapıyorsunuz?



1.1.13

dünyayı kurtarıyoruz, hep birlikte...

Herhalde yeni yıl yazısı olmayan tek blog biziz diye düşünüp klişe bir yazı yazmaya direnirken bir mucize oldu. 2013'e harika bir filmin en etkileyici sahnesini burnumuzu çeke çeke izleyerek girdik. Filmin en önemli yerini nasıl tam saat 12'ye denk getirdiğimizi hala anlamış değilim. Maya takvimi, gündönümü, dolunay derken mistik hissiyatlar bu kadar tırmanmışken doğal herhalde.

Whale Rider, doğduğu anda annesini ve erkek ikizini kaybeden, babasından ayrı yaşamak zorunda kalan, büyük babasının şefkatle karışık kız çocuk ayrımcılığını yaşamın bir parçası olarak kabullenip "kız olmam onun suçu değil ki" diyen bir küçük kadının hikayesini anlatıyor. Yeni Zelanda'da yaşayan Maori halkının Whangara kabilesinde kabile şefliği babadan ilk erkek çocuğuna geçen bir görev ve Hawaiki'den bir balinanın sırtında Yeni Zelanda'ya gelen Paikea'nın doğrudan kan bağı ile devam ettiğine inanılıyor. Kabilenin son şefi ilk oğlunu bu görev için yetiştirmeyi başaramamış, erkek torununun doğumunu umutla beklerken kucağına, hem de adı geleneklerle dalga geçer gibi Paikea konmuş, küçük bir kız tutuşturulmuş. Gayet net bir şekilde erkeklere ayrılmış olan şeflik görevini devredecek bir evlat ya da torunu olmaması yaşlı adamın üzerinde gün be gün ağırlaşan bir yük ve küçük Paikea bu yükü hafifletmek için bir şeyler yapabileceği hissine engel olamıyor. O yardım etmek için çabaladıkça dedesinin ona karşı öfkesi artıyor.

Aynı isimli romandan uyarlanan film !f İstanbul 3. AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali'nde gösterilmiş. Filmin fragmanı burada izlenebiliyor. Gençlik romanı olarak yayınlanmış olan kitap da kim bilir ne kadar güzeldir.

Şimdi bizi tam saat 12'de salya sümük yapan, bu yıl dünyayı kurtaran kadınlara daha fazla ilgi göstermem gerektiğini fısıldayan sahneye gelelim....Küçük kız okul müsameresinde aslında dedesine yazılmış bir mektup olan bir konuşma yapıyor kasaba halkına. Paikea'nın soyundan geldiğini, halkı ve kültürü ile ne kadar gurur duyduğunu anlatıyor. "Sırf ben erkek doğmadığım için kabilemiz yolunu kaybedecek. Mutlaka bir kurtarıcı mı gerekli, kabilemizi hep beraber kurtaramaz mıyız?" diyor. Şunu yazarken bile göz pınarlarım sızlıyor.

Son zamanlarda bir kaç kişi ile neden bizim dünyayı kurtaran kadınlar olduğumuz, neden feminist hareketin kendisini erkeklerden ayırmayı tercih ettiği, kadınların bu durumdan nasıl çıkabileceği konusunda kısa kısa sohbet etme fırsatı buldum. Feminist hareketin örnek bir üyesi olduğumu söyleyemem; bilgim de pratiğim de az. Ama bir çok işaretten sonra bu film de doğru yolda olduğumuz hissini iyice güçlendirdi. Dünyayı tabii ki el ele, erkeklerle, çocuklarla, yaşlılarla, engellilerle, eşcinsellerle, siyahlarla...hep birlikte kurtaracağız. Tek bir kurtarıcıya ihtiyacımız yok, bir kişinin ya da grubun liderliğine, kurallarına ihtiyacımız yok. Herkesin kurtarıcı olmasına ihtiyacımız var.

Tıpkı Whangara kabilesinin kadim tabu ve kurallarının geçerliliğini kaybettiği gibi, eski dünya düzeni de geçerliliğini yitirdi. Yeni düzende el ele tutuşabilmemiz için Paikea'nın yaşadığı gibi ayrımcılıkların geride bırakılması, arkada kalanların biraz öne çıkmasına ihtiyaç var. Bunu da yılda bir gün karanfil dağıtarak başaramayacağımız açık. Her bir kadın kendini yeterince güçlü hissettiği gün kadınlarla erkekler el ele tutuşacaklar. Her bir siyah bir beyaz kadar, her bir köylü bir mühendis kadar, transeksüeller heteroseksüeller kadar dünyayı kurtarma gücünü ve hakkını kendinde bulduğunda.

Şimdi bize izin verirseniz bu düğüne bir kına gecesiyle hazırlanmak, biraz kadın kadına dans etmek istiyoruz....

Popüler Yayınlar